Küresel Yarışta Yeni Dönem: Akıllı Otomasyon ve Yapay Zekâ ile Teknolojik Dönüşüm
Küresel gelişmelerin merkezinde yer alan yapay zekâ ve akıllı otomasyon teknolojileri, devrim niteliğinde dönüşümü tetikleyen bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Hızlı bir şekilde yaygınlaşan ve gelişen bu teknolojiler, üretim süreçlerinden toplumsal ilişkilere kadar geniş bir alanda köklü değişikliklere yol açıyor. Endüstriyel dönüşümü hızlandıran ve ekonomik yapıları derinden etkileyen bu teknolojiler aynı zamanda geleceğin dinamiklerinin belirlenmesinde de kritik bir rol üstleniyor. 2022 yılında dünya genelindeki kurulu robot sayısının on yıl öncesine göre %68 oranında ve yapay zekâ alanına yapılan girişim sermayesi yatırımlarının 35 katlık bir artış göstermesi teknolojik değişimin hızını göstermesi açısından çarpıcı. McKinsey tarafından yayımlanan “Teknoloji Trendleri Görünümü” raporuna göre, sadece 2023 yılında yapılan öz kaynak yatırımlarının 2019'a göre üretken yapay zekâ alanında %1600, robot teknolojilerinde %200 ve uygulamalı yapay zekâ teknolojilerinde %101,8 oranında artış göstermesi bile bu dönüşümün son yıllarda ne kadar büyük bir ivme kazandığını ortaya koyuyor.
Dönüşüm sürecine liderlik eden çeşitli ülkeler ise devrim denilebilecek bu teknolojik dönüşümü benimseyerek ve bu alana daha fazla yatırımlar yaparak rekabet avantajı elde etmeye çalışıyor. Küresel rekabet dinamiklerinin teknolojik dönüşümü hızlandırdığı bu dönemde, Türkiye ise bu küresel rekabet içerisinde kendi yerini belirleme ve bu dönüşüme uyum sağlama çabası içinde yer alıyor.
Küresel Rekabet Dinamikleri Teknolojik Dönüşümü Hızlandırıyor
Günümüzde yaşanan teknolojik gelişmeler, küreselleşmeyle birlikte üretim tesislerini düşük ücretli iş gücüne sahip ülkelere kaydıran ve bu yüzden küresel üretimdeki payları azalan Batılı gelişmiş ülkeler için büyük bir önem taşıyor. Bu ülkelerde, özellikle 21. yüzyılda yavaşlayan verimlilik artışları ve küresel finansal kriz sonrası daha da belirginleşen mavi yakalı işsizlik ile gelir dağılımının bozulması, ekonomik istikrarı tehdit eden endişe verici bir durum haline geldi. Uzun yıllar boyunca yükselen teknolojilere önemli ölçüde yatırım yapan Çin başta olmak üzere Asya ülkeleri, başlangıçta ucuz iş gücüne dayalı rekabet avantajlarını gelişmiş teknolojiler sayesinde verimlilik artışına dönüştürdü. Böylece Çin ve diğer Asya ülkeleri dünyanın üretim deposu haline gelerek küresel üretimdeki paylarını önemli ölçüde artırdılar. Bu noktada ülkelerin rekabet avantajı elde ederek konumlarını koruma çabası, teknolojik dönüşümü hızlı bir şekilde benimsemeleri için önemli bir motivasyon unsuru oluşturuyor.
Bugün geldiğimiz noktada ülkeler rekabet avantajı elde ederek sanayilerini güçlendirmek ve küresel üretimdeki paylarını artırmak için yapay zekâ ve robot teknolojilerine önemli ölçüde yatırım yapıyorlar. Bu durum günümüzde tam olarak ülkelerin vatandaşlarını, firmalarını ve kurumlarını yapay zekâyı kullanmak için gerekli teknolojilerle ve eğitimle donatmayı hedeflediği küresel bir yarış halini aldı. Bu yarışın kazananları hiç şüphesiz yapay zekâ teknolojilerini geliştiren ve bu teknolojileri kullanabilen insan kaynağına sahip ülkeler olacaktır. Ancak bu dönüşümün kaçınılmaz olarak kazananları ve kaybedenleri olacağı açıktır. Dönüşüme uyum sağlayamayan ülkeler için ise önemli riskler ortaya çıkacaktır. Bu konuda Nurullah Gür ve Murat Taşlı ile birlikte kaleme aldığımız "Akıllı Otomasyon Çağında Ulusların Rekabeti: Yapay Zekâ, Robotlar ve Gelişen Ülkeler" adlı İTOSAM raporumuz, akıllı otomasyon ve yapay zekâ teknolojilerinin gelişmekte olan ülkelerde reel sektör üzerinde oluşturabileceği riskleri ve fırsatları detaylı bir şekilde inceliyor. Raporda kapsamlı bir şekilde yapay zekâ ve robot teknolojilerinin gelişim süreçleri ile bu teknolojilerin hangi ülkeler tarafından ne ölçüde benimsendiğini güncel veriler ışığında değerlendiriyoruz.
Akıllı Otomasyon Çağında Ulusların Rekabeti: Yapay Zekâ, Robotlar ve Gelişen Ülkeler
Dünya genelinde 2012 yılında 1,2 milyon olan endüstriyel robot sayısı, 2022'ye kadar yıllık ortalama %11,75 oranında artarak 3,9 milyona ulaştı. Çin 1 milyon 501 bin endüstriyel robot ile dünya genelinde en fazla robot stokuna sahip ülke konumunda yer alıyor. Dünya genelinde imalat sanayisinde 2012 yılında on bin kişi başına düşen robot sayısı 58 iken 2022 yılına gelindiğinde dünya genelinde on bin kişi başına düşen robot sayısı 151’e yükseldi. Güney Kore, 2012’de imalat sanayinde her on bin kişi başına düşen 396 robot ile en yüksek robot yoğunluğuna sahip ülke olurken 2022 yılına gelindiğinde on bin kişi başına düşen 1.012 robot ile liderliğini koruduğu görülüyor.
Yapay zekâ alanına yapılan girişim sermayesi yatırımları 2012 yılında 3,5 milyar dolar seviyesinden 2022 yılında 125 milyar dolara yükseldi. 2022 yılı için paylaşılan verilere göre, yapay zekâya yapılan girişim sermayesi yatırımlarında ilk sıradaki ABD’nin 55,7 milyar dolarlık yatırım ile en yakın rakibi olan Çin’in 2,5 katı seviyede yatırım hacmine ulaştığı görülüyor. Yapay zekâ alanındaki araştırmaların ve yeniliklerin hızla arttığının bir göstergesi de yapay zekâ alanında yapılan akademik yayın sayısında kendisini gösteriyor. Küresel ölçekte yapay zekâ temalı akademik yayın sayısı 2021 yılında on yıl öncesine kıyasla %153 artış kaydetti. Bu alanda ilk sırada yer alan Çin’in, 2021 yılında en yakın rakibi ABD’nin yaklaşık 2,9 katı olduğu görülüyor. Ülkeleri yapay zekâ yatırımları, inovasyonları ve uygulamalarına göre sıralayan Küresel Yapay Zekâ Endeksi puanlarına göre, ilk sırada ABD yer alırken ikinci sırada Çin bulunuyor.
Şekil 1: Küresel Endüstriyel Robot Stoku (bin adet)
Kaynak: World Robotics
*2023, 2024 ve 2025 yıllarına ait veriler tahmin değerlerini yansıtmaktadır.
Türkiye Bu Dönüşümün Neresinde Yer Alıyor?
Türkiye, küresel rekabet içinde yerini sağlamlaştırmaya çalışırken, 3 bin 748 adet robot kurulumu gerçekleştirerek 2022 yılında dünyada en çok robot kurulumu yapılan 13. ülke oldu. Böylece kurulu robot sayısı 22 bin 735 seviyesine gelerek 2022 yılı itibariyle dünya genelinde en yüksek robot stokuna sahip 18. ülke konumuna yükseldi. Bunun yanı sıra, imalat sanayinde 10 bin kişi başına düşen robot sayısında 45 robot ile Türkiye robot yoğunluğunda 36. sırada bulunuyor. Rekabet gücü için asıl belirleyici olan da esasında bu robot yoğunluğu verisidir. Son yıllarda robot kurulum sayısı hızlı bir şekilde artmasına rağmen Türkiye’nin robot yoğunluğu henüz uluslararası arenada rekabetçiliğini koruyacak seviyeye ulaşamamıştır. Dolayısıyla, küresel piyasada kendine yer edinmeye çalışan Türkiye’nin önümüzdeki dönemlerde yıllık robot kurulum performansı yakından izlenmelidir.
Türkiye merkezli yapay zekâ ürünleri geliştiren girişimlerin sayısı 2023 yılında on yıl öncesine göre %686,2 oranında artarak 1.195 seviyesine ulaştı. Türkiye’nin yapay zekâ teknolojilerine olan ilgi ve yatırımları son yıllarda hızlı artış gösterdi. OECD verilerine göre, 2014 yılında 1 milyon dolar olan yapay zekâ alanına yapılan girişim sermayesi yatırımları 2022 yılında 266 milyon dolar olarak kaydedildi. Türkiye’de yapay zekâ alanında yapılan yayın sayısı ise 2021 yılında on yıl öncesine göre %178 artarak 3 bin 805 oldu. Türkiye, yapay zekâ alanına yapılan akademik yayınlarda dünyada 23. sırada yer alırken Küresel Yapay Zekâ Endeksi puanına göre de 39. sırada yer alıyor. Burada Türkiye’nin yapay zekâ alanında ilerlemesini kısıtlayan faktörlerin başında temel platformlar ve algoritmaların geliştirilmesiyle birlikte erişim altyapı seviyesinin geldiği görülüyor. Ek olarak, yapay zekâ tabanlı girişimlerin ve yatırımların yetersiz olması da ticari anlamda bir kısıt unsuru oluşturuyor.
Şekil 2: Türkiye'deki Endüstriyel Robot Stoku (bin adet)
Kaynak: World Robotics, 2023
Teknolojik Dönüşümde Farklı Modeller: ABD ve Çin’in Stratejilerine Karşı Türkiye Modeli
ABD'de teknolojik dönüşümün itici gücü olarak özel sektörün yaptığı büyük Ar-Ge yatırımları öne çıkmaktadır. Silikon Vadisi gibi teknoloji merkezlerinde Apple, Google ve Tesla gibi şirketler, yenilikçi ürünler ve hizmetler geliştirerek bu dönüşümü desteklemektedir. Bu şirketler, yüksek risk alabilme yetenekleri ve büyük sermaye destekleri ile teknolojik ilerlemeye yön vermekte ve küresel rekabette öne çıkmaktadır.
Teknolojik dönüşümü hızlı bir şekilde benimseyen öncü ülkelerden Çin'de ise devlet, ulusal yapay zekâ stratejileri ve büyük ölçekli projelerle teknolojik dönüşüme öncülük etmektedir. Örneğin, Çin 2017 yılında "Yeni Nesil Yapay Zekâ Gelişim Planı" adlı stratejiyle 2030 yılına kadar yapay zekâ alanında dünya çapında 100 şirket ve 100.000 profesyonel yetiştirmeyi hedeflediğini duyurmuştu. Çin hükümeti bu iddialı hedefleri yatırımlarla, vergi indirimleriyle ve sübvansiyonlarla destekleyerek birçok yapay zekâ şirketi için teşvik politikası oluşturmuştur.
Teknolojik dönüşüm sürecinde ülkelerin izlediği farklı yollar dikkat çekicidir. ABD'de bu dönüşüm büyük ölçüde özel sektör tarafından domine edilirken, Çin'de devletin daha baskın olduğu görülüyor. Türkiye'nin ekonomik yapısı göz önünde bulundurulduğunda ne ABD'nin özel sektör odaklı ne de Çin'in devlet ağırlıklı modeli tam anlamıyla uygun değildir. Türkiye, kendine özgü dinamikleriyle hem kamu hem de özel sektörün güçlü iş birliğine dayanan bir model geliştirmelidir. Bu bağlamda, kamunun üzerine düşecek ilk görev, ülke genelinde teknoloji dostu teşvik politikaları geliştirmek ve altyapı yatırımları ile eğitim-araştırma alanlarını kapsayacak uzun vadeli planlamalar yapmaktır. Kamu bu yönde attığı adımlarla birlikte yerli ve yabancı teknoloji geliştiren firmaların yatırımları için uygun bir iş ortamı oluşturacaktır. Ayrıca belli noktalarda kamu özel sektör iş birliği büyük yatırımlar için özel sektör açısından maliyetleri ve riskleri azaltmak gibi bir fayda sağlarken, kamu tarafında ise kaynakların daha etkin bir şekilde kullanılmasına olanak sağlayacaktır. Aynı zamanda, bu iş birliği teknolojik gelişmelerin, insanların, şirketlerin ve toplumun genel ihtiyaçlarıyla uyumlu hale getirilmesine olanak tanıyacaktır.
Geçtiğimiz hafta Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, "HIT-30 Yüksek Teknoloji Yatırım Programı" kapsamında, 65 nanometre ve altı çiplerin Türkiye'de üretilmesini hedeflediklerini belirtti. Bakanlık otomotiv, beyaz eşya, elektronik, savunma ve havacılık gibi sektörlerde ihtiyaç duyulan çiplerin üretimini, sermaye katkısını ve hibe desteklerini içeren 5 milyar dolarlık bir kaynakla gerçekleştireceklerini ifade etti. Bu durum kamunun büyük ölçekli yatırımlar ve teşviklerle özel sektörün teknoloji geliştirmesine destek vermesine güzel bir örnek teşkil etmektedir. Benzer olumlu örneklere gelecekteki yapay zekâ teknolojilerinin kullanımlarına kapsamlı stratejiler ve alt hedefler belirleyen yapay zekâ alanında Türkiye'nin ilk ulusal strateji belgesi olma özelliğini taşıyan Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi ile TÜBİTAK tarafından yapay zekâ ekosistemini harekete geçirerek akademik araştırmalar ile endüstrinin ihtiyaçları arasında bir köprü görevi üstlenmesi amacıyla kurulan Yapay Zekâ Enstitüsü de eklenebilir.
Sonuç olarak kamu-özel sektör iş birliği Türkiye’nin teknolojik dönüşüm sürecini hızlandırarak rekabet gücünü artırmada kritik öneme sahip olacaktır. Bu da Türkiye'nin yapay zekâ ve robot teknolojilerinde uluslararası düzeyde daha etkin bir oyuncu haline gelmesini sağlayacaktır.