Özel sektörün finansmanla imtihanı-1
Türkiye, hazirandan bu yana sıkı para politikası uyguluyor. Bu çerçevede politika faizi yükseltilirken, para arzı artışında hafif frene basıldı. Sıkı para politikası, enflasyonu tek hanelere indirmek için yeterli olmasa da kesin bir ön koşul. Para politikası olmadan bu denli yüksek enflasyonun ateşini düşürmek mümkün değil. Dolayısıyla faiz oranları, bir süre daha geçmiş 15-20 yıla kıyasla yüksek kalmaya devam edecek.
Ticari kredi faiz oranları, yüzde 15’lerden yüzde 48-49 seviyesine yükseldi. Şirketler, bu denli yüksek faiz oranlarıyla kredi çekip üretim/ticaret yaptıktan sonra nasıl kâr elde edeceklerini sorguluyor. Kendi cephelerinden bakıldığında haklı bir endişe. Ancak, yukarıda da belirtiğim üzere, sıkı para politikası şu aşamada Türkiye ekonomisi için bir zaruret.
Para politikasını erken gevşetirsek, enflasyonu düşüremeyeceğimiz gibi son aylarda krediye erişimle ilgili çekilen sıkıntıları da boşuna yaşamış olacağız. Eğer yüksek ekonomik büyümeyi uzun vadede sürdürülebilir kılmak ve faize dayalı finansmana bağımlılıktan kurtulmak istiyorsak, enflasyonu düşürmekten başka çaremiz yok.
Bu gerçeği dikkate aldığımızda ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Bir süre kredi pastası, reel bazda çok fazla büyümeyecek ve faiz oranları yüksek kalacak. Bu dönemde aşırı agresif bir iş/ticaret stratejisi uygulamak doğru olmayacak. Yüksek faiz ortamında hormonlu biçimde büyümeye çalışıp şirketi borç yüküyle hantallaştırmaktansa, bir süre şirketi rehabilite etmek daha uygun bir strateji olabilir.
ŞİRKET VE SEKTÖR BAZINDA KREDİ
Rehabilitasyon veya küçülme, her şirket için geçerli bir strateji olamayabilir. Önlerinde ciddi yatırım ve ticaret fırsatları olan sektörler ve şirketler için farklı biçimde aksiyon almak gerekir. İşte bu noktada mevcut kredi pastasının dağılımını dikkatli ayarlamak önemli. Ticari kredilerin payını artırmak, bu yolda atılabilecek adımlardan biri. Zira, tüketici kredilerine kıyasla, ticari krediler, üretimi teşvik etme ve istihdamı artırmanın yanı sıra, enflasyon ve cari açığı düşürme açısından daha etkili sonuçlar sağlar. Ayrıca, finansman kaynaklarını verimli bir şekilde kullanma potansiyeli olmayan şirketlerin krediye erişimi kısıtlı tutulmalı.
Üretimi, istihdamı ve teknolojik gelişimi besleyici nitelikte yeni yatırım taahhüdünde bulunan şirketlere ise krediye erişimde öncelik tanınmalı. Hatta bu tip reel yatırımlar için finansman olanaklarını çok daha titiz ve etkin biçimde yerine getirebilecek olan katılım finans kurumlarına daha fazla alan açılmalı. Özetle, şirket ve sektör bazında kredi dağıtımı seçici bir şekilde yönetilmeli.
EXİMBANK’IN FİNANSMAN İMKANLARI
İhracatçı şirketlerin Eximbank üzerinden aldıkları kredilerde yaşayabilecekleri limit ve vade gibi sorunların önüne geçilmeli. Eximbank’ın finansman imkanları sıkça güncellenmeli. Çünkü, ihracatçılar Eximbank üzerinden yeterli finansmana erişemedikleri noktada ticari bankaların dağıttığı kredi pastasına yöneliyor. Bu pasta şu sıralar çok fazla büyümeyeceği için ihracatçıları mümkün mertebe Eximbank üzerinden finans edip onların ilave kredi ihtiyacını azaltmak, diğer şirketlere krediye erişimde alan açabilir.
Yüksek faiz ortamında reel sektörün finansman sorunlarına tek başına kredi mekanizması üzerinden çözüm üretmek mümkün değil. Konuyu öz sermaye, ortaklık ve alternatif finansman araçları/kurumları gibi diğer cephelerden de incelemek gerekiyor. Onu da nasip olursa bir sonraki yazıya bırakalım.