Özel sektörün finansmanla imtihanı-2
Önceki yazımda, Türkiye’deki artan faiz ortamında reel sektörün finansal yönetimde yaşadığı tıkanıklıkları kısmi olarak açabilecek olası politika hamlelerini kaleme almıştım. İlk olarak, kredi mekanizması içinde yapılabileceklere odaklanmıştım. Bu yazıda ise kredi kanalı dışındaki alternatiflere değineceğim.
Faiz oranlarının bu denli sert yükseldiği dönemlerde piyasalarda konsolidasyon yaşanması beklenir. Bilançoda kısa vadeli belli problemler yaşasalar da orta ve uzun vadede potansiyel barındıran bazı şirketler, birleşme yolunu tercih edebilir. Gelişmiş ülkelerde bu tip şirket evlilikleri olağan bir durumdur. Her ne kadar ortaklık müessesesi kültürel kodlarımızda olsa da uzunca bir süredir ‘küçük olsun, benim olsun’ anlayışı, iş çevrelerimizde ağır basıyor. Aile arasında kardeşlerin bile anlaşamadığı bir denklemde iki farklı şirket grubu nasıl bir araya gelir endişesi var.
ŞİRKET EVLİLİKLERİ
Ortaklığa dayalı biçimde sermaye yapısını güçlendirmek, şirket ölçeğinin artmasını beraberinde getirir. Artan ölçeğin de birim maliyetleri aşağıya, verimliliği ise yukarıya çekmesi beklenir. Bu sayede büyük ihracat pazarlarına giriş de kolaylaşabilir.
Şirket evliliği yoluyla finansmana erişim sorununu çözme ve ölçeği artırma önerisi, biraz naif bir yaklaşım olarak görülebilir. Bu eleştiriye belli açılardan hak da verebilirim. Ama ortaklıktan uzak durmaya devam ettiğimizde, artan faiz ortamında bazı şirketlerimizin yüksek potansiyellerine rağmen küçülmek zorunda kalabileceklerini unutmayalım. Hatta 1997 Doğu Asya Krizi’nde Güney Kore’nin başına geldiği gibi potansiyelli şirketlerin yabancılar tarafından satın alınması gibi bir eğilim de baş gösterebilir.
HİSSE SENEDİ PİYASASI
Hisse senedi piyasası, sermayeye erişim noktasında bir başka alternatif. Son yıllarda Borsa İstanbul’da işlem gören şirketlerin sayısında hatırı sayılır bir artış var. Yerli yatırımcı sayısı da yükseliyor. Bu gelişmeler, hisse senedi piyasasının derinleşmesi için sevindirici. KOBİ ölçeğindeki şirketlerin bile borsayı hedeflemesi, kredi ve faiz cenderesine sıkışmış finans sistemimizin kabuk değiştirmesi için önemli bir adım. Bununla birlikte, hisse senedi piyasasını geliştirirken gaza aşırı yüklenmemeliyiz. Borsada kotasyonu titiz biçimde yönetmek, şeffaflığı muhafaza etmek ve küçük yatırımcıları korumak oldukça kritik. Bir kez güven sarsıldı mı, kaçan yatırımcıyı geri kazanmak çok zor olur. Bu bilinçle şirketlerimizin hisse senedi piyasası aracılığıyla sermayeye erişimini sağlıklı ve istikrarlı biçimde çeşitlendirmeye çalışmalıyız.
YENİ NESİL GİRİŞİMCİLER
Finansmana erişim hususunda yeni nesil girişimcileri de unutmamak lazım. Ekonomiye taze kan pompalayarak rekabeti ve inovasyonu besleyen startup’ların parlak fikirlerini hayata geçirebilmeleri için girişim sermayesi ve kitle fonlaması gibi finansman imkanlarını diri tutmalıyız.
Özetle, reel sektörün son birkaç yıldır alıştığı düşük faizli kredi imkanlarını kısa vadede tamamen ikame edebilecek tek bir finansal kurum veya enstrüman yok. Ama farklı alternatifler mevcut. Enflasyonla mücadele dönemini krediye dayalı finans sistemine alternatif mekanizmalar geliştirmek için bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz.